Hz. Musa’ya verilmiş olan değnek bir ayettir. Bir de elini koynuna sokması ona büyük bir ayet olarak verilmiştir:
"Bir de elini koynuna sok, bembeyaz çıksın."
Kıssanın farklı surelerdeki anlatımlarına bakılırsa, Hz. Musa’nın elini
koynuna sokmasının, yılanın eylemleriyle bir alakası olmadığı görülür.
Zaten bunun sebebinin, elin çıkarıldığında beyaz görünmesi için olduğu,
yukarıdaki ayette sarahaten belirtilmektedir.
Kıssa yorumcuları, öncekilerde olduğu gibi, bu olayda da hep “nasıl”
sorularına cevap aramışlar; Hz. Musa’nın teninin esmerken elinin
beyazlaştığını söylemişler ve bu işin defalarca tekrar edildiğini de
eklemişlerdir. Oysa cevap bekleyen “niçin” merkezli başka sorular
vardır:
Değnek zaten ejderha olmuş, sihirbazların bütün uydurmalarını yutmuşken
acaba elin beyazlaşması hangi amaca matuftur? Firavun taraftarlarının
hangi talepleri bu ikinci “ayet”e zemin oluşturmuştur? Olayın
“niçin”liğini kavramamıza yardımcı olacak bir soru da şudur. Elin
koyuna sokuluşu ve orada bekletiş süresi ne kadardır? Elin çıkarılışı,
değneğin üç inkılâbının neresinde ve kaç kez gerçekleşmiştir?
Anlam katılmamış, hikmet yüklenmemiş, sarmal
anlamlar üretmeyen çıplak bir anlatımla yersiz tekrarlara Kur’ân’ın
tenezzül etmeyeceğini fark eden okuyucu; beş altı kez tekrarlanan bir
kıssa üzerine serdedilen bu soruların yerinde olduğunu elbette fark
edecektir.
Bu son bölümde; kitabın üslubundan uzaklaşmadan, dilin kurallarını
zorlamadan, sözcüklerin deyimleşen anlamlarından ayrılmadan ve daha
önemlisi kıssanın bütünlüğünü bozmadan, bu soruların cevaplarına işaret
etmek istiyoruz.
Tebliğ sırasında Hz. Musa’ya elini koynuna sokması (dhl), bürokratlarla
ilgili sahnede elini koyuna sokmaya devam etmesi (slk), ayrıca korkudan
(rahbet) yanını kendine eklemesi, Firavundan randevu alma sahnesinde
ise elini yana eklemesi emredilir.
El, güç ve kuvvettir. Halk katında eli olan, kıymet ve mevki olandır.
Birisinin elini koynuna sokması da; kuvvet, kıymet ve mevkiini
saklaması olur. “Yanın eklenmesi” de insanlara rıfkla muamele etmek,
onlara iyi davranmak anlamına gelir.
Daha işin başında Hz. Musa’nın, Firavun`a karşı tebliğini yumuşak söz
(kavlen leyyinen) ile iletmesi tembih edildiği hatırlanırsa, elin
koyuna sokulmasının da özgürleştirmede sona ulaşılması için,
kazanımların gizlenmesi manasına geldiği anlaşılır.
Ellerini üst üste koyanlar ittifak etmiş olurlar. "Ellerim senin" diyen
kimse, bu sözüyle kendisini teslim etmiş olur. Sonra elini çekerse onun
mülkü olmaktan ve ona itaatten çıkar.
Kıssanın sonu, tebliğin son sahnesini resmeder.
Kur’ân burada Hz. Musa`nın elini çıkarışını anlatırken, bu işi talim
için kullanılan "ahrece" fiilini değil, "neze`a" fiilini seçer. Bu
kelime, kılıç gibi çekişi, sıyrılışı anlamlandırır. Eli rehin olan
kimsenin elini çekmesi, itaatten çıkarması demektir. Hz. Musa bu
hareketiyle, kölelik ahdini bozmuştur. Bundan sonra onun eli, kendisine
bakanlar için beyazdır.
Beyazlık ise Kur`ân üslubunda, aklık, aydınlık ve temizlik simgesidir;
inananların yüzleri ahirette beyaz olacaktır. Kelime, hakikatte
siyahın, mecazda ise karanlığın karşıtıdır. Küfür karanlık, hidayet ise
aydınlıktır. Beyaz el, büyük nimet, beyaz huccet ise açık ve kuvvetli
delildir. Karanlık zulmeti nitelediği gibi onun aksi olan aydınlık
(Beyza) da rehberliği ve sünneti nitelemektedir. Çünkü insanlar dalâlet
ve bidat karanlığında yol bulamazlar, fakat hidayet ve sünnet onlara
aydınlık yolu gösterir. Bu nedenle hadiste şöyle denmiştir:
“Gecesi bile gündüz gibi olan aydınlık hanifliği (el-hanifiyyetül beyda) getirdim size.”
Bütün bunların temsildeki karşılığı ise şudur: Hz. Musa, tebliği
süresince yumuşak bir üslup kullanmıştır. İnananların ruhunda meydana
gelen inkılâplar sırasında, Firavun’a karşı bir isyana öncülük
etmemiştir. Toplum bir ejderha gibi olduğunda ise, elini onun ahdinden
çekmiş ve isyanı başlatmıştır. Artık rehber, fıtri özgürlüğü simgeleyen
Hz. Musa’nın beyaz elidir. Emir ve komuta ona geçmiştir.
Nitekim bundan sonra dini geleneğin "çıkış" dediği hicret başlayacaktır.